Sayfalar

30 Ocak 2014 Perşembe

12 Yıllık Esaret- 12 Years A Slave


...Konusu...
1841'de New York'ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış siyahi bir adamdır. Ailesiyle birlikte yaşayan Solomon, özgür yaşayan ve istediği şeyleri yapabildiği için mutlu bir adamdır. Fakat bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve çalışmak için Washington'a gider. İnandığı medeni dünya alt üst olur çünkü kendisini kaçırıp Güney'de bir çiflikte köle olarak çalışması için satarlar. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan br grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır. Sevdiklerini ve hayatını geri almak için ne yapması gerektiğini kesinlikle bulmuştur...
İngiliz sinemacı Steve McQueen'in yönetmenliğini ve John Ridley ile birlikte senaristliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Michael Fassbender'ın yanı sıra Brad Pitt, Benedict Cumberbatch, Paul Giamatti gibi yıldızlar da yer alıyor.


 Ben filmi nasıl buldum?
Bence başyapıt niteliğinde bir film. Özgür bir insanken köleliğe mahkum edilen Solomon Northup adlı müzisyen bir adamın hayatını anlatan filmin gerçek hayattan alıntı olması insanı derinden etkiliyor. Film gayet güzel ama duygusal olarak yıpratıcı. Dün izlemiş olmama rağmen hala bazı sahneler kafamda canlanıyor. Bu arada Brad Pitt filmde oynuyor ama 5 dk var yok. Tabiri caizse adamı filmde koklatmışlar. :)



27 Ocak 2014 Pazartesi

...Neşeli Kavanozlar...

 Merhabaaaa...
Bu kavanozları sipariş üzerine çok sevdiğim bir ahbabımız olan sevgili Füsun hanıma yaptım. Önceki kavanoz takımını sayfamda görüp beğenmiş. Bende farklı olsun diye bu cupcake temalı dekupajları kullanmayı uygun gördüm. Hamur kabartmayla da kavonozlarıma boyut kazandırdım. İyi günlerde kullansın. Önceki yaptığım cam boyama kavonozlarıma burdan ulaşabilirsiniz.
....Hepinize güzel bir hafta diliyorum...
...Sevgiler...








24 Ocak 2014 Cuma

Hoşçakal Antalya Merhaba Ankara...

Eveeeet sonunda Ankara'ya gelebildik. Sonunda diyorum işler güçler bir türlü bitmediği için evden çıkamıycaz diye umutsuzluğa kapılmıştım. Çok şükür sağ salim geldik. Geleli 3 gün oldu ama malum burda da yapılması gerekenler olunca bloguma giremedim. Önceden de yazmıştım eşimin eğitimi için 5-6 ay Ankaradayız. Sonrası Allah kerim bakalım tayinimiz nereye çıkacak?


 Evlenip ağlaya ağlaya gittiğim Antalya'dan buruk ayrıldım. İnsan her şeye alışıyor bizde alıştık ve 2,5 yıldır bu güzel şehirde yaşadık. Antalyayı gerçekten çok sevdik harika yerlerini gezdik, güzel dostluklar edindik kendi memleketimiz olmasa da benimsedik. En çok da o temiz havasını, güzel mi güzel deniz manzarasını ve kışın insanın içini ısıtan güneşini özliycem. Tabi ki Ankara'ya geldiğimiz için çok mutluyum her şeyden önemlisi ailemin yanındayım. Artık bundan sonrası da kısmet...



Herkese güzel mi güzel bir hafta sonu diliyorum.
 ...Sevgiler...

18 Ocak 2014 Cumartesi

Bir Daha Çal Sam...


Bu ara sanatsal kültürel patlama yaşar olduk. Müzeydi sinemaydı ören yeriydi derken perşembe günüde tiyatroya gittik. Çok iyi oldu özlemişim o atmosferi. Çok sık olmasa da gitmeye çalışıyoruz tiyatroya baleye operaya. Bu sene açılışı yaptık sanırım.Tabi artık faaliyetlere Antalya'da değil Ankara'da devam edicez. 



Bir daha çal sam'in konusuna gelince; Woody ALLEN’ın 1972 yılında, Casablanca filminin ünlü “Play it again Sam” repliğinden yola çıkarak yazdığı oyun komediye yeni bir boyut kazandırmıştır. Karısı tarafından terk edilen Allan Felix sinema eleştirmenidir. Terk edilmeyi sindiremeyen Allan, yakın arkadaşları Linda ve Dick’in desteğiyle yeniden kendine güvenmek için çırpınırken, Casablanca filminin ünlü aktörü Humbhrey BOGART, Allan’ın düşlerinden çıkmaz.
Kadınlarla birlikte olmak ve onları etkilemek için başka kişiliklere bürünürken komik durumlara düşer ve hep yalnız kalır.


Ben şahsen böyle güzel bir performans beklemiyordum.Oyuncular, dekor şahaneydi. Uzun zamandır bu kadar güldüğümü ve keyif aldığımı hatırlamıyorum. Oyun nerde oynuyor turne yapıyor mu bilmiyorum ama sizin de şehrinize gelirse bu buram buram kalite kokan şahane oyuna mutlaka gitmenizi tavsiye ederim.


16 Ocak 2014 Perşembe

Old Boy-İhtiyar Delikanlı


...Konusu...
Joe Doucett kaçırılır ve dış dünyayla hiçbir iletişiminin olmadığı karanlık bir yere götürülür. Bu karanlık mahsende neden kaçırıldığını dahi bilmeden yirmi yıl boyunca tutsak edilir. Hiçbir kurtulma umudu kalmamışken televizyondan gösterilen bir haberde karısının öldürüldüğünü ve baş şüpheli olarak arandığını öğrenir ve günü gelip dışarı çıktığında öncelikli amacı karısının katillerini ve kendini kaçıranları bulup esaslı bir intikam almaktır. Ne var ki soruşturmaya başladığında zannettiği kadar özgür bir adam olmadığını ve tuzaklarla dolu bir suç ağına karşı zorlu bir yoldan geçmesi gerektiğini anlar.
Chan-wook Park'ın 2003 tarihli orijinal filminin Amerika'da yeniden çekilen bu versiyonunun yönetmenliğini Spike Lee yürütürken başrolleri Josh Brolin, Elizabeth Olsen ve Samuel L. Jackson paylaşıyor.


Peki filmi ben nasıl buldum?
2003 yılında korede çekilen filmin bu  (amerikan) versiyonunu izlemedim.Kore yapımı orjinal filmi için diyebileceğim ise tek kelimeyle harika.Film biraz buhranlı başlasada konusu çok farklı olduğu için insanı derinden etkiliyor.Kore yapımını izleyeli tam 10 yıl olmuş ama dün izlemişim gibi aklımda yer etmiş.Bir sırrın insanın hayatını mahvedişinin bir göstergesi aslında filmin konusu. Yeni çekilmişini izlemediğim için bilemem ama kore versiyonunu şiddetle tavsiye ediyorum.






15 Ocak 2014 Çarşamba

Patron mutlu son istiyor...


...Konusu...
Yapımcı İsfendiyar, senaristlik yapan Sinan'ı romantik komedi filmi senaryosu yazması için Kapadokya'ya gönderir. Burada bir butik otele yerleşen Sinan zor durumdadır. Çünkü ne yazacağı konusunda hiçbir fikri yoktur. Üstelik düşünmek için yeterli zamana sahip değildir. Patronu, işini bir an önce bitirmesi için ona baskı yapmaktadır. Sinan, butik otelin sahibi olan İzzet Bey'in kızı Eylül'le tanışır ve ondan çok etkilenir. Hatta ondan ilham alarak yazacağı senaryoyu onun üzerine kurmaya karar verir. Ancak bir sorun vardır: Eylül, ünlü bir oyuncu olan Faruk'la nişanlıdır. Faruk ile Sinan birbirlerini uzun zamandır tanımaktadırlar ve bu tanışıklık pek hoş anılarla dolu değildir. Çünkü Sinan, zamanında yakın arkadaş olduğu Faruk'un sevgilisini çalmıştır; bu yüzden de Faruk, Sinan'ı düşman ilan etmiştir.


Peki filmi ben nasıl buldum? 
Sitelerdeki yorumlar çok iç açıcı olmasa da ben genel olarak filmi beğendim. Özellikle Ezgi molanın doğal ve sempatik halleri,Tolga 
Çevikin sakar ve komik halleriyle bütünleşmiş. Ve tabiki önceden görme fırsatı bulduğum Kapadokyayı da es geçmek olmaz. Öyle güzel  yerler çekilmiş ki hayran olmamak mümkün değil. Genel olarak romantik komedi tadında ki filme gidilir mi bence gidilir. Şu ara çok revaçta olan Düğün dernek filmine göre çok daha beğendiğimi söyleyebilirim


13 Ocak 2014 Pazartesi

1. Yaşımı Yeni Tasarımımla Kutluyorum...

Blog araştırmalarıma ahşap ve cam boyamaya ilk gönül verdiğim zamanlarda başladım. Öncesinde de sayfaları ziyaret ediyordum ama şu an ki gibi ilgimi çekiyordu dersem yalan olur. Gerek el işi blogları olsun gerekse gezi blogları olsun kendimi geliştirmemde çok yardımcı oldu. Sonrasında dedim ki ben neden blog yazmıyorum? Açsam mı açmasam mı derken bundan tam bir yıl önce 13 Ocak günü sayfamı açmaya karar verdim. İyi ki de açmışım:)

Tanımadığınız, hatta yüzünü görmediğiniz insanlardan güzel yorumlar almak, onlarla paylaşımlarda bulunmak, yeni insanlarla tanışmak gerçekten çok güzel bir duygu. O yüzden blog dünyasına girdiğim için çok mutluyum ve bundan sonra da paylaşımlarımı yeni yüzümle devam ettireceğim.

Yeni tasarımıma gelince, sağolsun sevgili eşim değerli vaktinden zaman ayırıp bloğuma yakışır bir yüz tasarladı. Tabi müşterisi biraz problemli olunca tasarımın hayata geçmesi zaman aldı:)

Artık yeni yüzümle sizlerleyim. Umarım sizlerde beğenmişsinizdir.
 ...Güzel paylaşımlarda görüşmek dileğiyle...
...Güzel bir hafta sizlerle olsun...

12 Ocak 2014 Pazar

8 Ocak 2014 Çarşamba

Aspendos Gezisi

2 hafta sonra zorunlu olarak Antalya'dan Ankara'ya gidiyoruz. Eşimin hizmet içi eğitimi olduğu için 6 ay kadar Ankarada olucaz. Bizde son zamanlarımızı iyi değerlendirelim istiyoruz. Gitmediğimiz görmediğimiz yerlere gidelim diye düşündük. Koca bir yazı geçirdik ama Antalya'ya 1 saat uzakta ki Aspendosa gidememiştik :) Öyle olur ya çok istersin ama gidemezsin neyse bu zamana kısmetmiş.

 Hava 18-20 derecelerde olduğundan epey sıcakladık. Ocak ayı olduğu için pek kimsecikler yoktu ama her zaman olduğu gibi turistler ordaydılar.Tiyatro alanın dışında tapınak,kilise,su kemeri,pazar yeri,bazilica gibi diğer tarihi yapılarıda görmeniz mümkün. Bütün alan açık olduğu için çok sıcak havalarda gezmek biraz bunaltıcı olabilir. O yüzden biz gittiğimizde mevsimsel olarak şanslıydık. Aspendosun tarihi dokusu gerçekten görülmeye değer. Antalya-Alanya yolu üzerinde Serik ilçesinin bitiminde Aspendos sapağının 4 km içerisinde bulunan antik tiyatroya yolunuz düşerse görmenizi tavsiye ederim. . Girişi ücretli ama müze kartlada giriş yapmak mümkün. Gezimizin tek negatif tarafı tiyatroya resterasyon yapıldığı için görüntü alanımızı daraltmak zorunda kaldık. Bazı fotoğraflarımızda iş makinalarının güzel pozlarını görebilirsiniz...:)
Herkese güzel günler diliyorum.















6 Ocak 2014 Pazartesi

Ben bugün 3 yaşındayım....

Bundan tam 3 yıl önce 6 Ocak günü kendim için harika birşey yaptım ve SİGARAYI BIRAKTIM. Büyük harflerle yazdım ki bu yazıyı okuyanların dikkatini daha fazla çeksin. İster özenti diyin ister çocukluk küçük yaşta sigara içmeye başladım ve biliyorum ki bunun hiç bir bahanesi yok. İlk zamanlar çok bağımlı değildim ama içtikçe malum illet insanı bırakmıyor. Sonra üniversite yıllarının da rahatlığıyla 2011 yılına kadar püfür püfür geldim. Bu arada bırakma denemelerim oldu tabi. Kendi çapımda azaltmaya çalıştım, nikotin bandı ve sakızı kullandım. Ama her seferinde hüsranla bitti. Yine başladım yine başladım.

 Sonrasında bir arkadaşım bir tedavi yönteminden bahsetti ve kendisinin de sigarayı bu şekilde bıraktığını anlattı. Yöntemin adı Mora Terapi. Mutlaka duyan aşina olan vardır. Ben burda terapinin ne olduğundan bahsetmiycem sadece kendi deneyimlerimi aktarıcam. İlk olarak eşim bu yöntemle bıraktı bende onun gazıyla gittim ve çok şükür bıraktım. Peki ne mi yapılıyor? İlk olarak 2 adet sigara içiriliyor ve elinizden sigara paketiniz alınıyor. Sonra bir odada müzik eşliğinde vücudunuzun belli yerlerine elektrotlar takılıyor, ellerinize metal çubuklar tutturuluyor ve ayaklarınız çıplak şekilde bir levhaya yerleştiriliyor. Bu sırada canınız asla acımıyor yani hiç bir şey hissetmiyorsunuz. Göbeğinizin alt tarafına 1 ay boyunca çıkarmayacağınız bir lira büyüklüğünde bir metal çip yara bandı ile yapıştırılıyor.Sadece bu kadar. Gerisi size kalmış bende eşim de 1 seansla hallettik bu işi. 

Gelelim asıl konuya terapi uygulandıktan sonra canım hiç sigara istemedi mi? İstiyor ama önceki gibi dayanılmıycak yada deliricek düzeyde değil. Daha hafif atlatılıyor. Siz de bilirsiniz ki sigara içenler hep şunları söyler; "kafamda bitiremiyorum", "sabah kalktığımda aklıma ilk sigara geliyor", "ben onu bırakıyorum ama o beni bırakmıyor", "içkiyi kahveyi çayı sigarasız mümkün değil içemem", "dert bitmiyor ki nasıl bırakayım", "işler çok yoğun hafiflesin bırakıcam" vs vs... daha bunlar uzar gider. Ancak ne işler bitiyor ne de dertler. O yüzden sigarayı bırakmanın zamanı yok. Ben sigarayı bıraktığımda tam evlenmeme 2 ay vardı. Takdir edersiniz ki ne kadar sıkıntılı bir dönemdeydim. Ailemden ayrılıcak olmam, memleketim Ankaradan Antalyaya taşınıcak olmam, arkadaşlarımı, işimi hepsini geride bırakıp yeni bir hayata merhaba demek, kınaydı, Antalyada ev bulmaydı, düğündü, çeyizdi şuydu buydu yani zor bir dönemdi ama zor olmasına rağmen sigara içmemeye devam ettim. Aynı şeklide eşimde öyle, o dönem iş için eğitimdeydi bütün arkadaşları sigara içiyordu ve malum evlilik sürecinin stresi onun da üzerindeydi. Ama ikimiz de yılmadık. 

Bu yazıyı okuyanlara sigarayı bırakmanın imkansız geldiğini biliyorum. Çünki bende bırakan kişilerin yorumlarını okuduğumda mümkün değil yapamam diyordum. Bu merkeze gittiğimde sigarayı henüz kafamda bitirmemiştim.  Kendi kendime dedim ki, bu tedaviyi bir deneyeyim olursa olur, olmazsa en kötü paramdan olurum. Aslında tedaviye giderken çok da umutlu değildim. Bırakamayacağımı düşünüyordum. 

Peki şuan nasıl mıyım? Belki yılda bir kaç kez aklıma geliyor ama bir kaç saniye sonra isteğim geçiyor. Hem maddi hem manevi olarak o kadar rahatladım ki kelimelerle anlatamam. Zaten üstünden 3 yıl geçti, şimdi hiç içmemiş gibi hissediyorum. Şunu da belirteyim ki; ben bu yazıyı mora terapinin reklamını yapmak için değil kendim bu yöntemle bıraktığım ve bırakmak istiyenlere örnek olsun diye blogumda paylaşmak istedim. Olayım şu aslında bırakında bantla,hapla,terapiyle ne ile bırakırsanız bırakın. Genç yaşta  o güzelim ciğerlerime kimyasalları çektiğime o kadar pişmanım ki anlatamam. O yüzden sizde kendiniz içmiyorsanız bile çevrenizdeki arkadaş, eş, dost kim varsa lütfen bıraktırmaya çalışın, onlara destek olun. Ben erken yaşta bıraktığım için şanslıyım. Ama bu işin erkeni geci yok. Zararın neresinden dönülürse kardır. Bu yöntemle bırakanların yada bırakamayanların deneyimlerini paylaştığı internet sayfası ile mora terapinin kendi sayfa linkini aşağıya yazdım. En azından bir göz atmak isteyebilirsiniz.

http://www.sigarayibirakanlar.com/

Herkese dumansız günler diliyorum.
...Sevgiler...
...Betül...